Evler, odalar kokularla dolu, raflar tıka basa kokularla.
İçime çekiyorum o ıtırı, biliyorum onu, hoşuma da gidiyor,
O damıtılmış öz beni sarhoş da eder, ama izin vermeyeceğim buna.
Atmosfer bir koku değil, damıtılmış bir özün tadı yok onda, kokusuz,
Sonsuza kadar ağzıma layık yaratılmış, âşığım ona,
Korunun yanındaki nehir kıyısına gidip soyunacağım, çırılçıplak kalacağım,
Deliriyorum bana temas etmesi için.
Kendi soluğumun buharı,
Yankılar, ufak dalgalar, vızıltılı fısıltılar, aşk kökü, ipek iplik, çatal ve asma kütüğü,
Soluk alışım ve soluk verişim, kalbimin atışı, ciğerlerimden geçişi havanın ve kanın,
Kokusu yeşil çimenlerin ve kuru çimenlerin, sahilin ve kara renkli deniz kayalarının, ahırlarda samanların,
Rüzgârın burgaçlarına salıverdiğim sesimdeki fışkıran sözcüklerin sesi,
Birkaç küçük öpücük, birkaç kucaklaşma, kolların sarmalayışı,
Esnek dallar sallanırken ışığın ve gölgenin oynaşması ağaçların üstünde,
Tek başınayken ya da sokakların telaşında ya da tarlalarda, tepe yamaçlarında alınan haz,
Sağlıklı olma duygusu, öğle vakti terennümü, yataktan kalkarken ve güneşi karşılarken tutturduğum şarkı.
Bin dönüm fazla mı sayılır sizce? dünyanın fazla olduğunu mu sanıyorsunuz?
Okumayı sökmek için çok mu çabaladınız?
Şiirlerin anlamını kavramaktan çok mu gururlandınız?
Durdurun bu günü ve geceyi benimle; bütün şiirlerin kaynağına sahip olacaksınız,
Sahip olacaksınız dünyanın ve güneşin iyiliğine (daha milyonlarca güneş var geride,)
Artık almayacaksınız hiçbir şeyi ikinci ya da üçüncü elden, ölülerin gözleriyle bakmayacaksınız hiçbir şeye,
beslenmeyeceksiniz kitaplardaki hayaletlerden.
Benim gözlerimle de bakmayacaksınız, benden bir şey de almayacaksınız,
Her yana kulak kabartıp onları kendi benliğinizden süzeceksiniz.
-- Fahri Öz’s translation