Kim var orada? hasret dolu, iri yarı, gizemli, çıplak;
Nasıl oluyor da güç veriyor bana yediğim sığır eti?
Hem nedir insan dediğin? neyim ben? sen nesin?
Kendime atfettiğim ne varsa onu kendininkiyle dengeleyeceksin,
Yoksa zaman kaybı olur beni dinlemek.
Ağlayıp sızlamıyorum, bütün dünyaya ağlayıp sızlamıyorum,
Sızlanmıyorum boşa geçiyor diye aylar, yerler çamur ve pislik içinde diye.
Sızlanmak ve boyun eğmek hasta için ilaca sarılmaktır, tabi olmaktır umuma dört kuşak öteden,
İçerde de dışarıda da takarım şapkamı canım nasıl isterse.
Neden dua edecekmişim? neden hürmet edecekmişim ve fazlasıyla nazik olacakmışım?
Etraflıca inceleyip kılı kırk yardıktan, doktorlara danışıp ince hesaplar yaptıktan sonra,
Daha tatlı bir et bulamıyorum kendi kemiklerime yapışandan.
Herkeste kendimi görüyorum, bir arpa tanesinden ne eksik, ne fazla,
Ve kendimden söz ederken iyi veya kötü ne diyorsam, onlar için de aynısını söylüyorum.
Sapsağlam ve dayanıklıyım,
Evrenin birleşen nesneleri sürekli bana akıyor,
Hepsi bana yazılıyor, çözmeliyim o yazının anlamını.
Biliyorum ölümsüz olduğumu,
Biliyorum bu benim yörüngemin üzerinden geçilmez bir marangoz pergeliyle,
Biliyorum geçip gitmeyeceğim bir çocuğun yanmış bir dal parçasıyla karanlıkta çizdiği kıvrımlar gibi.
Biliyorum heybetli olduğumu,
Zahmete sokmuyorum ruhumu kanıtlasın diye kendini
ya da anlaşılsın diye,
Görüyorum temel yasaların asla af dilemediğini,
(Sanırım daha mağrur davranmıyorum sonuçta evimi diktiğim düzlükten.)
Nasılsam öyleyim, bu yeterli,
Farkında olmasa da varlığımın dünyada başka kimse, memnunum hâlimden,
Herkes farkında olsa da varlığımın, memnunum hâlimden.
Bir dünya farkında ve bence en büyüğü, o da kendim,
Kendiminkine ister bu-gün ister on bin ister on milyon yılda varsam bile
Hemen şimdi kabul ederim neşeyle veya aynı neşe içinde bekleyebilirim.
Ayağımı basacağım yer granite oyulup sokulmuş,
Gülüp geçiyorum bozulma dediğin şeye,
Ve biliyorum genişliğini zamanın.
--Fahri Öz’s translation