Bölüm 12 Kendimin Şarkısı / Benliğimin Şarkısı, Song of Myself

Foreword: 

Önsöz 12

Zengin, yalnız kadının yirmi sekiz genç adamla duyusal bir cümbüşe katıldığını hayal ettiği aheste, lirik Bölüm 11’den sonra, bu bölüm, âdeta yıkanan genç adamları işlerinin başına kadar takip etmişiz gibi, çabuk ve kendiliğindendir. Şimdi şair, genç adamları, bir önceki bölümde genç kadının onları gözlemlediği gibi dikkatle izler. Şairin gözlerinden, genç kasabın “kanlı önlüğünü” (“kesim önlüğünü”) çıkardığını ve ertesi günkü kanlı faaliyet için bıçağını bilediğini görürüz. Ama paydos ettiğinde bile kasabın işi keskin aletlerle ve parçalamakladır. Konuşması, “lafı yapıştırmaktır” (“hazırcevaplıktır”) (repartee); burada Whitman, ilk bakışta kasabın konuşmasını betimlemeye uygun görünmeyen bir sözcüğe  başvurur; Fransızca olan “repartee” sözcüğü daha üst bir sosyal tabakayı akla getirir, ama aslında bir eskrim teriminden (bir saldırıya karşı yapılan hamle) kaynağını alır ve “sert yanıt” anlamına gelir; yani kasabın konuşması bile bilenmiş bir alet gibidir. Ve yaptığı danslarla (“alaycı dans” / “ayak sürümeli, diz kırmalı dans”) (shuffle and break-down) hem keyiflenir hem de şairi keyiflendirir. Burada, kökeni Afro-Amerikan folklorunda yatan iki tane hızlı ve enerjik dans anılmaktadır. Kasap çırağı kendi sınır ihlâlini sahneye koyar; Amerika’nın, caz, blues ve hiphopu üreten geçiş kültürünün erken bir örneğidir bu.
Ardından şair, işlerinin başındaki demircilere gözlerini çevirir, onların erkeksi bedenlerine, çalışmalarının güçlü ritmine hayran olur; tekrarlayan hareketleriyle bedenleri ince belli, “adaleli kollu” (“iri kollu”) heykellere dönüşmektedir. Adamlar “örsün etrafını sarmışlardır” (“örsün etrafındadırlar”) ve burada Whitman’ın kullandığı sözcük (environ), ağır demir bloğunun (sözcüğün kalbinde iron, yani demir bulunur) etrafını saran ve onun üzerinde, çekiçleriyle, ocaktan çıkardıkları eriyik demiri şekillendiren adamların imgesini canlandırır. Gövdeleri hipnotik bir tekerrür içinde hareket eder, “sırası gelince her biri (tekrar tekrar) vurur” – tıpkı burada Whitman’ın sözcüklerini işin ritmine göre seve seve şekillendirdiği, etrafındaki alelâde dünyadan şiir yonttuğu gibi.

--Ed Folsom

 

Kanlı önlüğünü çıkarıp atıyor kasap çırağı,

                                  bıçağını biliyor tezgâhın ardında,

Lafı yapıştırıp alaycı bir dans yapıyor, keyifle seyrediyorum.

 

Göğsü kıllı, yağa bulanmış demirciler örsün etrafını sarmış,

Ellerinde balyoz, hepsi oradalar, harlıyor ateş.

 

Cüruf saçılı eşikten izliyorum hareketlerini,

Esnek gövdeleri adaleli kollarıyla nasıl da ahenkli,

Vuruyor çekiçler, vuruyor ağır ağır, vuruyor tam isabet,

Acele etmiyorlar hiç, vuruyor hepsi sırası gelince.

 

--Aytek Sever’s translation

 

 

Kasap çırağı kesim önlüğünü çıkarıyor ya da bıçağını bileyliyor pazardaki tezgâhında,
Oyalanıyorum keyfini çıkararak hazırcevaplığının, ayak sürümeli, diz kırmalı dansının.4

Örsün etrafında kirlenmiş ve kıllı göğüsleriyle demirciler,
Her birinin elinde balyozu, cansiparane çalışıyorlar, muazzam bir hararetle yanıyor ateş.

Cürufla kaplı eşikten izliyorum hareketlerini,
Bellerinin tam kıvraklığı uyum içinde işliyor iri kollarıyla,
Yukarıdan aşağı iniyor balyozlar, yukarıdan aşağı yavaşça, yukarıdan aşağı öyle güvenle,
Acele etmiyorlar, sırası gelince vuruyor her bir adam.

4 “shuffle” ağırlıklı olarak ayak sürüme figürlerine dayalı bir dans, “break-down” ise özellikle 1880’lerde popüler olan şamatalı bir Afro-Amerikan dansı.

--Fahri Öz’s translation

Afterword: 

 

Sonsöz 12

Whitman; hareketleri ve ritimleriyle, kiri ve alın teriyle, coşkusu ve meşakkatiyle çalışmaya atıfta bulunan şiir geleneğini sürdürür ve bu bölümde iş ve eğlence arasındaki karmaşık ilişkiyi resmeder. Şen şakrak kasap çırağının “lafı yapıştırması / hazırcevaplığı” ve dansı ile demircilerin çekiçle dövmeleri arasındaki boşlukta dile getirilmemiş bir soru yatar: İş nedir? Eğer iş bizi en azından kısmen tanımlayan şeyse, o halde “eğilip oyalanmayı” (“eğilip aylaklık etmeyi”) yeğleyen şair de eğlencenin ruhunu demirci dükkânına taşır. Eşikte, ocağın alev alev bağrı ile uçsuz bucaksız dünya arasında durur, gözlem edimi –işçiliği– yoluyla hareket ve maddeyi bağdaştırmaya kararlıdır. Demircileri çalışırken seyretmekten; onların etrafımızı oluşturan yapıtlara biçim verirkenki çekiç darbelerinin ritmini kâğıt üzerinde yeniden yaratmaktan alabildiğine haz duyar. Tek dizede üç defa “vuruyor” (“yukarıdan aşağı”) (overhand) sözcüğünü kullanarak, hipnotik bir etki yaratır, böylece okurlara çalışmaları sırasında bazen bir mucize yaşamışçasına kendilerinden geçtikleri o kısa, kutlu ruh halinin anılarını esinler.
Fakat çalışma deneyimi olarak angarya daha yaygındır, öte yandan aşkınlığa çağrıda bulunmayı mümkün kılan da odur: Tekerrür, daima yakınlarda kol gezen oyunbaz bir ruha hayat verebilir. Demirciler, örsün etrafında, bireysel benliklerini daha kapsamlı bir girişimde kaynaştırabilecekleri bir ritim bulurlar. Bunu, “alaycı dansın” (“ayak sürümeli, diz kırmalı dansın”) ortaklaşa bir biçimi olarak; içinde yeni suretlerin dünyaya sunulduğu aheste bir dans olarak düşünmek gerek. Tıpkı böyle, yazarlar da ortak mirasımız olan dilin örsü etrafına toplanırlar, malzemelerini sözcük sözcük yontarlar, iz bırakmak için doğru yeri ve ritmi bulmaya çalışırlar.

--Christopher Merrill

Question: 

Soru 12

Sizce hangi çalışma etkinliklerinin özel bir güzelliği ya da gücü vardır ve neden?